Birinci Geleneksel Klişe Karakterler Yargı Mahkemesi

BİRİNCİ GELENEKSEL KLİŞE KARAKTERLER YARGI MAHKEMESİ

    Durulursa bir daha esmeyeceğini sanan rüzgarın tüm itirazlarına rağmen kuruldu uzun mahkeme masası. Rakı kadehine en iyi ruj izini bırakmaya çalışan kırmızı şallı, siyah elbiseli kadınlar, ittirilmekten ürkmüş koca gözleriyle aşık olmaya hazır bir cinayet baş komiseri arıyordu. Kimse yoktu. Büyük ihtimal tüm cinayet baş komiserleri o gün ıssız, dar ve karanlık bir sokakta büyük bir cinayeti çözüyordu. Mahkeme masası birkaç boy yüksek duruyordu klişelerin karşısında. Parıldayan ağaçtan yapılmıştı. Kısa boylu kaprisli kral, Kaf dağından hususi getirmiş denilenlere göre. Klişeler, yargıcın karşısına geldikçe, ağaç onları kıpkırmızı yapıyordu. Yargıcın kendinden büyük tokmağı tüm kırmızıları uçsuz kuyuya yolluyordu. Köyden şarkıcı olmak için kaçan tüm Kezbanlar en yanık türküleriyle uğurluyordu klişeleri. Küçük bir vosvosun içinden çıkan palyaçolar sinirli, kalabalık bir grubu sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Palyaçoların ellerindeki şekerden yapılmış coplar, ıslıklarıyla yargıcın başında toplanan kalabalığı dağıtırken sessizliği ufukta görünen başroller sağlamıştı. Ayaklarına kadar uzanan paltolarıyla kovboylardı ilk görünenler. Atlarını her şaha kaldırışlarında yere düşen sigaraları büyük bir çöp yığını oluşturana kadar devam ettiler. Sessizlikten bıkan tokmak yıldırım gibi kondu masaya. Tokmağın gürültüsü üç gün üç gece yankılandı vadide. Son yankıda vadiyi terk edince tekrar başladı mahkeme.

-Sizde klişesiniz

Rüzgar kovboyların şapkalarıyla oyuna dalmışken tüm vadi acı bir çığlıkla sessizliğe büründü. Kıpkırmızı mahkeme masasının üstüne kendini bırakmıştı yargıç. Sırtında altından bir hançer. Tüm klişeler ellerini yüzlerine kadar çekip kocaman açılan ağızlarıyla sağa sola koşturuyordu. Savcının kanı masada zar zor seçiliyordu. Sigarasından büyük bir duman çeken dedektif, gözlüğünü eline alıp savcının öldürüldüğünü onaylayan gözlerini sergiliyordu. Kimse duymamıştı sesini. Kimse görmemişti katili. Son anda dipsiz kuyudan kurtulmayı başaran, bıyıkları sigaradan sararmış, beyaz sakallı bilge dedeler bastonlarıyla halay çekiyordu. Yargı sırasının kendilerine gelmesini bekleyen koca memeli şarkıcılar kimse görmeden kıkırdamaya çalışıyordu. Sarhoşlar bir araya toplanmış intihar kararı almaya çalışıyordu. Papyonlular keman mı viyolonsel mi derken kavgaya tutuşmuştu. Sevimli kediler camdan birini beklerken attıkları bakışın aynısıyla ortalığı iyice karıştırıyordu. Kralın beyaz atlı, altın zırhlı şövalyeleri tüm vadiyi sararak çıkışları tutmuştu. Kalabalık daralan alanda iyice kendinden geçmiş, bayılan annelere kolonya arıyordu. Evlenme çağına gelmiş genç kızlar sağda solda ayakkabılarının tekini bırakıp şövalyelerden kısmet bekliyordu. Sahip olmadığı tüm heybetiyle kralın sesi kalabalığı durdurdu. Şatosunun büyük terasından vadiyi susturduğunu anlayan kral, katili en yakın zamanda bulacaklarına dair sözler veriyordu. Kalabalığın biraz daha burada kalması gerekiyordu. Vadiden yukarıya doğru çıkan koku komşu ülkelere varınca elçilerden fırsat bulamayan kral, katil için yeterli zaman ayıramıyordu.

Rüzgar vadide sıkışıp kalmıştı. Sağda solda bulduğu ayakkabılara iki katı fiyat çekiyordu. Yargıç öleli çok şey değişmişti vadide. Kadınların ağda zamanı gelmişti. Kovboyların atlar nedendir bilinmez pek huysuzlaştı. Pavyon sahipleri şarkıcılarını istemek için kralın yolunu arşınlayıp duruyordu. Kralın zamanı yoktu. Tüm dünya kenetlenmiş yargıcın katili arıyordu. Vadide biriken kalabalık gittikçe tembelleşiyordu. Palyaçoların makyajı aktığından geceleri çadırdan çıkmaları yasaktı. Her gün yapılan seçimlerle yeni kararlar alınıyordu. Anayasa hazırlığı için toplanan baykuşlar tek camlı gözlüklerini parlatıyordu sürekli. Kralın yolladığı yiyeceklerin en güzelleri baykuşlara veriliyordu. Şarapları biten kovboylar şarkıcılara salça olmaya başlayınca saz takımı tarafından birkaç kere tartaklandılar. Ne olduğunu anlamayan kovboyların kafasında kırılan kemanlar yüzünden tüm vadi çok sesli müziği bırakmak zorunda kalmıştı. Şövalyeler tarafından her gün biraz daha daraltılan çember kokuyu daha güçlü yapıyordu. Kokunun şiddeti arttıkça komşu ülkelerden savaş tehditleri almaya başlayan kral iyice sinirlendi. Komşu ülkelerden gelen klişeler baykuşların yanında sürekli haklarını savunuyorlardı. 

Ayakkabı ticaretiyle köşeyi dönen rüzgar ‘burası farklı ülke olmalı’  diyordu gizli saklı. Kovboylarla saz takımı arasında kavga büyüdükçe taraftarları çoğalıyordu. Komşu ülkelerin klişeleri kovboyları tutarken, saz takımın taraftarı yerli klişelerdi. İlk önce rüzgar gördü gökyüzünden düşen sandıkları. Atların sesini bastıran gürültünün ardından kırılan sandıkların içinden silahlar çıkmıştı. Silahların üstünü kendini bedenleriyle kapatan başroller klişelere hemen baykuşları çağırttı. Yapılan uzun toplantılar sonucunda bu geceye özel olarak palyaçolar da toplantıdaydı. Sessizce büyüdü sloganları. Kezbanlar, papyonlular, atlar, kovboylar çılgınca içti kalan son şaraplarını. Gece herkesin beklediğinden erken bitmişti. Kral uykusuzluğu için suçladığı kokuya sövdü o gece. Şövalyeler birer adım daha daralttı çemberi. Şarkıcılar darbukalara sarılıp uyuyunca saz takımı da boşta kaldı.

Rüzgar tüm gücünü biriktirip şatonun tepesindeki bayrağı kopardı. Verilen işareti herkes anlamıştı. Palyaçolar altın zırhlı şövalyeleri tutup, en maharetli savaşçılarına yol açıyordu. Ne olduğunu anlamayan kapı muhafızlarının kafasında kırılan darbukaların sesiyle coşan kovboylar kralı yakalamıştı bile. Kraldan haber bekleyen pavyon sahipleri şarkıcılarını ikna etmeye çalışırken can veriyordu. Komşu ülkelerin hepsine haber verilmesi gerekliydi. Baykuşlar hemen gelinlik geç kızları komşu ülkelere elçi olarak atadı. Kurulan ülkeye başkan seçimlerini haber veren duyurular tüm krallığa dağıtılmıştı. O gün ağdacının en kalabalık günüydü. Kurulan masalarda en güzel ruj izlerini taşıyordu kadehler. Başrollerin hiç biri ülkeyi terk etmedi. Vadide kalan koku rüzgarın son sermayesiydi.

ENGİN PARLAK YILDIZ

Ücretsiz bilgi almanız için sizi arayalım!